Zekât, zimmete (şahsa) değil, malın bizzat kendisine taalluk eder. Binâenaleyh bir mal, zekâtının verilmesi farz olduktan sonra; helâk olsa zekâtı düşer, fakat istihlâk edilirse (yani sahibi tarafından harcanırsa) meselâ; başkasına bağışlansa veya onunla oturulacak bir ev alınsa zekâtı düşmez, bunu ödemek lâzım gelir.
Bir kimsenin nisab miktarından (80.18 gram altın veya bunun değerinde para ve ticaret malından) fazla bir malı olduğu hâlde bir miktar da borcu bulunsa bakılır: Eğer borcu bu maldan çıkarıldıktan sonra nisabtan noksan olmamak üzere bir şey kalırsa yalnız bu kalan şeyin zekâtı lâzım gelir. Fakat nisab miktarından daha az bir şey kalırsa bundan zekât lâzım gelmez.
Bir kimse bir fakirdeki alacağını o fakire tamamen bağışlasa, zekâta niyet etmiş olsun olmasın, bu alacağının zekâtını vermiş olur. Fakat bu alacağının bir kısmını, mesela yüz liradan elli lirasını zekâtına sayarak bu fakire bağışlasa yalnız bu bağışlanan elli liranın zekâtı verilmiş olur. Alacağı diğer elli liranın zekâtı verilmiş olmaz. Aynı şekilde bir kimse, bir fakirdeki alacağını kendi elindeki bir malın zekâtı için o fakire bağışlasa bununla o malın zekâtını vermiş olamaz.
Bir kimse, fakir olan borçlusunu borcundan kurtarmak, kendisi de elindeki malların zekâtını kısmen olsun ödemek isterse borçlusuna, borcu miktarı bir nakdi (parayı) zekât olarak verir. Borçlusu da bununla o borcunu bu kimseye öder.
Bir kimsenin aslî ihtiyaçlarından başka nisap miktârı nâmî (yani vasfında çoğalma olan) bir malı bulunduğu gibi o kadar da borcu bulunsa kendisine zekât lâzım gelmez. Fakat bu borç kendisine bağışlansa bu târihten itibaren bir sene geçince bu nisab miktârının zekâtı îcâb eder.
Zekât borcu olan kimse ölünce bu borcun ödenmesini vasiyet etmemiş ise terikesinden alınmaz. Artık malı, vârislerine intikâl etmiş olur. Vârislerden ehil olanlar, isterlerse bu borcu kendi hisselerinden bağışlayabilirler. (Büyük İslâm İlmihâli)
İSİMLERİMİZ: Erkek: İdris, Kız: Şifâ
/ FAZİLET TAKVİMİ 01 Mayıs 2020, Cuma