İnsanoğlunun yemek ve içmekten maksadı, sâlih ameller işlemek için kuvvet kazanmak olmalıdır. İnsana yakışan, sırf lezzet almak ve zevk için yemek ve içmek değil; ihtiyaç ne ise o kadarla yetinmektir.
Selmân-ı Fârisî Hazretleri, yemek yerlerken kendisine biraz daha yemesi için ısrar edilince demiştir ki: “Bu kadar yemek bana kâfî. Zîrâ ben Resûlullah Efendimizin (s.a.v.) şöyle buyurduklarını işittim: Dünyada karnını iyice tıka basa dolduranlar âhirette en çok açlık çekecek olanlardır.”
Ebû Cuhayfe (r.a.) anlatıyor: Etle pişirilmiş buğday tiriti yiyip Peygamber Efendimizin (s.a.v.) huzuruna gelmiştim. Bu esnada da (fazla yediğim için) geğiriyordum. Bu hâlimi gören Resûlullah Efendimiz: “Ey Ebû Cuhayfe, geğirmeye mâni ol (buna sebep olan fazla yemekten sakın). Dünyada karnını iyice tıka basa dolduranlar âhirette en çok açlık çekecek olanlardır.” buyurdular.
Ebû Cuhayfe’nin (r.a.) oğlu şöyle dedi: “Babam bu hâdiseden sonra vefat edene kadar asla karnını tıka basa doyurmadı.”
[Bağlantıyı görmek için giriş yapın]
Hz. Âişe (r.anhâ) vâlidemiz şöyle buyurdu: “Bu ümmete peygamberlerinin irtihalinden sonra ilk gelecek belâ, çok yemektir. Zîrâ bir topluluğun karnı tıka basa doyarsa bedenleri şişman olur. Öyle olunca da kalplerine Allâhü Teâlâ’ya ibâdet etmek ağır gelir, nefislerinin hevâ ve hevesine esir düşerler.”
Hz. Ömer (r.a.) şöyle buyurdu: “Ey insanlar! Çok yemekten sakınınız. Çünkü o, namazda tembelliğe sevkeder, vücutta hastalığa ve yorgunluğa sebep olur. Muhakkak Allâhü Teâlâ, derin ilim sahibi olup da şişman olanlara buğz eder. Yemenizde ve içmenizde aşırıya gitmeyin, mutedil olun. Böyle yapmak salâha daha yakın, israftan daha uzak ve Allâhü Teâlâ’ya ibâdet için de daha kuvvet vericidir. Bir kul, şehvetini dîni üzere tercih etmedikçe asla helâk olmaz.”
Ashâb-ı Kiram’dan Kays bin Râfi’ (r.a.) şöyle buyurdu: “Dîni, dünyası, bütün derdi midesi olanlara yazıklar olsun.”
Tâbiîn’den Ebû Câfer (r.a.) şöyle buyurdu: “Mide tıka basa doyduğu zaman beden isyan eder, azgınlık yapar."